Bütçe Dengesi Nedir
Bütçe Dengesi
Eğer gelirler harcamalardan fazla ise bütçe fazlası, az ise bütçe açığı oluşur.
Bütçenin fazla vermesi durumunda bu fazlalıklar merkezi hükümetin borçlanma ihtiyacının azalmasına neden olur. Aşağıdaki petrol üreticisi ülkelerin bütçe fazlası ile ilgili söylenenleri bir kenara koyarsak, bütçenin fazla vermesinin nedeni eğer vergi gelirlerinden kaynaklanıyorsa, vergi oranları olması gerektiğinden yüksek olabilir. Yüksek vergi oranları hem tüketicilerin harcama, hem de şirketlerin yatırım yapma eğilimlerinin azalmasına neden olursa ekonomik büyüme olumsuz etkilenebilir.
Bütçenin açık verebilmesi için bu açığın merkezi hükümet tarafından finanse edilmesi gerekir.
Bütçe açığının finansmanı eğer ilgili ülke çok az gelişmiş ve ekonomik olarak yabancı yardımlara aşırı derecede bağımlı değilse veya 2001 krizinden önceki dönemde olduğu gibi açıkların bir kısmı doğrudan TCMB'den hazine avansı gibi adlar ile doğrudan finanse edilmiyorsa, o ülkenin merkezi hükümeti borçlanma yapmak durumunda kalır. Çok az gelişmiş ülkelerde yurtdışından gelen tek taraflı hibeler ve yardımlar önemli bir finansman kalemi olmaktadır.
Petrol fiyatlarındaki dalgalanmalara bağlı olarak bazı petrol üreticisi ülkelerin merkezi hükümetlerinin bütçe fazlası vermesi dışında bütçe fazlası veren ülkeleri görmek pek nadirdir. Petrol üreten ülkelerin bütçe dengeleri analiz edilirken petrol gelirleri hariç bütçe dengesinin analizi ayrıca yapılmaktadır. Gelirlerinin neredeyse tamamı petrol gelirlerine bağlı olan bu ülkelerde bu analiz oldukça önemlidir. Çünkü petrol gelirlerine her zaman güvenilemez. Bu durum özellikle Körfez ülkeleri için oldukça önemli bir noktadır.
Bütçe açığının giderek artması merkezi hükümetin borçlanma gereksiniminin artmasına neden olur. Ekonomik büyümenin canlı olduğu dönemlerde borçlanma ihtiyacının artması devlet iç borçlanma senetlerinin (DİBS) getiri oranları ile yurtdışı borçlanmaların faiz oranlarında artışa neden olabilir. Bu yatırım araçlarının yerli para cinsinden olanlarının getiri oranları risksiz getiri oranları olarak da kabul edilebildiklerinden daha riskli yatırım araçlarının beklenen getiri oranları ile kredi faiz oranlarının, bunların risk primleri değişmese bile, artmasına neden olabilir. Eğer merkezi hükümet faiz oranlarını artmasını istemiyorsa vergi oranlarını artırabilir. Özellikle en kolay artırılabilinenler katma değer vergisi (KDV), özel tüketim vergisi (ÖTV) gibi dolaylı vergilerdir. Gerek faiz oranlarının yükselmesi gerekse özellikle dolaylı vergilerin artması o ülkede enflasyon oranlarının da artmasına sebep olabilir.
Ayrıca merkezi hükümetin borçlanma ihtiyacındaki artış kalabalıklaştırma etkisinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Kalabalıklaşma etkisi merkezi hükümetin veya genelde kamunun borç verilebilecek kaynaklarının büyük bir kısmını talep etmesi anlamına gelmektedir. Kalabalıklaşma etkisi sınırlı fon bulma imkanı nedeniyle reel sektör kuruluşlarının ve hane halkının borçlanabilme kabiliyetlerinin azalmasına neden olur. Özellikle resesyon ile ekonomik durgunluk dönemlerinde bu durum ekonomik büyüme üzerinde negatif etki yapabilir.
Bütçe harcamaları faiz dışı harcamalar ve faiz harcamaları olmak üzere iki grup halinde sınıflandırılırlar.
Faiz harcamaları merkezi hükümetin daha önce yapmış olduğu borçlanmalar için yapmış olduğu faiz ödemelerini gösterir.
Faiz dışı harcamalar ise başta merkezi hükümetin kurum ve kuruluşlarında çalışanlara ödenen maaşlar, ücretler ve bunların sosyal güvenlik katkı payı ödemeleri olmak üzere, çeşitli sektörlere verilen teşvikler nedeniyle yapılan ödemeler, yerel yönetimlerin ile sosyal güvenlik sisteminin açıklarını kapatmak amacıyla yapılan transferler, sosyal nitelikte yapılan harcamalar ile diğer kamu harcamalarından oluşur.
Bütçe gelirleri de vergi gelirleri ve vergi dışı gelirler olarak iki grupta toplanabilir.
Vergi gelirleri doğrudan ve dolaylı vergi gelirleri olarak bütçe gelirleri içersinde en önemli paya sahiptir. Merkezi hükümetin sürekli nitelikteki gelirlerindendir.
Vergi dışı gelirlere örnek olarak özelleştirme ve merkezi hükümetin sahip olduğu varlıkların satışı verilebilir. Bu tür gelirler sürdürülebilir olarak değil, bir defalık gelirler olarak düşünülmelidir.
Bütçe dengesi analizinin yanında bütçenin performansını gösteren başka bir kavram olan sürdürülebilir bütçe dengesi de öne çıkmaktadır. Sürdürülebilir bütçe dengesi vergi gelirleri ile bütçe harcamaları arasındaki farktır. Diğer bir deyişle vergi gelirlerinin harcamaları karşılama gücünü gösterir. Bütçe açıkları özelleştirmeler veya varlık satışları yoluyla ancak geçici olarak azaltabileceği kabul gördüğünden sürdürülebilir bütçe açığını azaltmak daha önemli olmaktadır.
Bütçe dengesi ile ilgili diğer bir kavram da faiz dışı denge kavramıdır. Bütçe gelirleri ile faiz dışı harcamalar arasındaki farktır.
Faiz dışı dengenin açık vermesi ve giderek bu açığın artması merkezi hükümetin elde ettiği gelirlerin hem faiz harcamalarını hem de faiz dışı harcamaları karşılayamadığını gösterir. Bu durumda merkezi hükümet faiz harcamalarını karşılamak için de ayrıca borçlanmak zorunda kalır. Faiz dışı dengedeki açığın artarak devam etmesi kalabalıklaşma etkisinin giderek artmasına ve hatta o ülkenin merkezi hükümeti dahil tüm kuruluş ve kurumlarının özellikle yurtdışından borçlanmalarında sorunlarla karşılaşmalarına sebep olabilir.
O yüzden bütçe performansı açısından faiz dışı dengenin fazla vermesi önemlidir. Gelirlerin faiz dışı harcamaları karşıladıktan sonra kalan kısmıyla faiz harcamalarının bir bölümü karşılanmış olur. Böylece ilgili merkezi hükümetin ileride borçlanma ihtiyacında düşüşe ve kalabalıklaşma etkisinin azalmasına neden olur.
Faiz dışı denge kavramının yanında sürdürülebilir faiz dışı denge kavramından da bahsedilebilir. Bu durumda vergi gelirleri ile faiz dışı harcamalar arasındaki fark sürdürülebilir faiz dışı dengeyi verecektir. Bu dengenin olumlu yönde artması bir kerelik gelirlere gereksinme duyulmadan faiz harcamalarını karşılama gücünü gösterir.
Denk bütçe kavramı bütçe dengesi politikalarıyla ilgili olarak zaman zaman gündeme gelmektedir. Denk bütçe teorik olarak bütçe harcamaları ile gelirlerinin birbirilerine eşit olmasıdır. Ancak uygulamada hem bunu tutturmak zor hem de bunu sağlamaya çalışmak ekonomik büyüme üzerinde sıkıntılar yaratabilir. Denk bütçeyi teorik olarak sağlamaya çalışmak maliye politikasının çok sıkılaştırılması anlamına gelebilir. Belki de bu kavramı makul olan enflasyon oranı, makul ekonomik büyümeyi ve makul borçlanma ihtiyacını sağlayacak olan bir bütçe politikası olarak düşünmek gerekir.
Bütçe dengesi merkezi hükümetin uygulamış olduğu maliye politikalarıyla yakından ilişkilidir. Vergi oranları ve türleri, teşvik ve sosyal nitelikteki harcamalar maliye politika araçlarına örnek gösterilebilir.
Merkezi hükümet vergi oranlarını değiştirerek ve / veya teşvik ve sosyal nitelikteki politikalarıyla ekonomiye müdahale edebilirler. Örneğin tüketici kredilerindeki artışın cari dengenin bozulmasına ve enflasyon da artışa sebep olduğu düşünülüyorsa, bankacılık ve sigorta muameleleri vergisi (BSMV) ve kaynak kullanımı destekleme fonu (KKDF) oranları yükseltilebilir. Ekonomik büyümeye yardımcı olmak için bu oranlar düşürülerek tüketicilerin daha fazla kullanılması teşvik edilebilir. Örneğin Türkiye'de 2009 yılında global finansal krizin etkilerini yumuşatmak ve tekrar büyümeye geçmek için o zamanki hükümet BSMV ve KKDF oranlarında geçici olarak düşürmüştür.